Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’ndaki sorumluluğu değerlendirildi
Kaynak, “Türkiye bu anlaşmaya imzacı olmakla karbon salınımını kendine ayrılan kotalar dahilinde sınırlandırmış olacak” dedi.
Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, dünyanın gündeminde tartışılmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde başlayan BM 76. Genel Kurulunun da önemli gündem maddelerinden biri olan bu konuda, Genel Kurul’a katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Paris İklim Anlaşmasında Türkiye’nin de üzerine düşeni yapacağı yönündeki açıklamaları olumlu karşılanmıştı. Altınbaş Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Bahadır Kaynak, Paris İklim Anlaşması ve Türkiye için anlaşmanın stratejik yönlerini değerlendirdi.
“ABD, BİDEN İLE PARİS ANLAŞMASI’NA İMZASINI GERİ KOYDU”
Küresel ısınmaya ilişkin bilim dünyasında büyük ölçüde netleşmiş bir kanaatin oluştuğunu ifade eden Dr. Bahadır Kaynak, “Gezegenimizin ortalama sıcaklıklarının sürekli olarak yükseldiği artık bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçek. Aynı zamanda bu durumun insanların faaliyetleri sonucu olduğu da ortaya konmuş durumda.” dedi. İklim değişikliği inkarcılarının kamuoyundaki tartışmalarda gerilemesinin sürdüğünü ve Trump’un ABD Başkanlığı’nı kaybetmesiyle önemli bir destekten de yoksun kaldıklarını söyleyen Dr. Kaynak, “Biden’ın göreve geldiğinde yaptığı ilk tasarruf Paris İklim Anlaşmasına imzalarını geri koymak oldu. Böylelikle birkaç ülkenin dışında tüm dünyanın 2015’teki Paris İklim Konferansı hedefleriyle uyumlu politikalar uygulama taahhüdüne girmeyi kabul ettiğini görüyoruz” dedi.
İklim değişikliğine yol açan etkenleri ve insan faaliyetlerinin bunlara etkilerini değerlendiren Dr. Bahadır Kaynak, “Atmosferdeki karbon miktarı gezegenimizin iklimini belirleyen en önemli değişken. Güneş ışımasını kısmen engelleyip ısının emilimini sağlayan atmosferdeki karbon miktarı dengeden saptıkça iklim değişiklikleri meydana geliyor. Eğer havadaki karbon tamamen yok olsaydı gezegenimize gelen ışınlar emilemeyeceği için dünyamız insanların yaşayamayacağı kadar soğuk bir yer haline gelirdi. Tersine karbon miktarı yükseldikçe gezegende tutulan güneş enerjisi miktarı arttığından ortalama sıcaklıklar yükseliyor ve ekstrem iklim olayları görülüyor” dedi.
Endüstri devrimi ile fosil yakıtların yoğun olarak yakılmaya başlanmasının karbon salımının artmasındaki en önemli etken olduğunu ifade eden Dr. Bahadır Kaynak, “Atmosferdeki karbonun tek kaynağı olmamakla birlikte fosil yakıt tüketiminin önüne geçilmesi bu korkutucu eğilimi durdurmak için oldukça önemli. Bilhassa kömür ve petrol tüketimi atmosferdeki karbon miktarını ciddi biçimde artırıyor” şeklinde konuştu.
2015 tarihli Paris İklim Anlaşmasının bu gidişatın önünü kesmek adına küresel bir mutabakat oluşturmayı hedeflediğine dikkat çeken Dr. Kaynak, “Gezegenin ortalama sıcaklık artışını 2 derecede sınırlı tutmak için karbon salınımının sınırlanması, anlaşmanın ana ekseni. İmzacı ülkelerin kendi kotalarını aşmayacak şekilde karbon salınımının sınırlandırmaları sağlanırsa Dünyamızı büyük bir felaketten korumuş olacağız. Güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji çeşitlerinde sağlanan maliyet düşüşleri bu açıdan umut veriyor ancak fosil yakıtların vergilendirilmesi yine de önem taşıyor” değerlendirmesini yaptı.
“TÜRKİYE, KARBON SALIMINI SINIRLAYACAK”
Türkiye’nin bu anlaşmaya imzacı olmakla karbon salımını kendine ayrılan kotalar dahilinde sınırlandırmış olacağını belirten Dr.Bahadır Kaynak, şunları söyledi:
“ABD’nin de imzasını yenilemesiyle aslında Türkiye için anlaşma dışında kalmak oldukça zorlaşmıştı. Elbette bilhassa kömür, petrol ürünü yakıtlar gibi girdiler kullanan ağır sanayi kuruluşları bu kısıtlamalar sonucunda ciddi bir maliyetle karşılaşacak. Aynı şekilde bu girdileri kullanan sanayilerde de arz yönlü etkiler olacak. Nihai noktada tüketiciler olarak belli sanayi ürünlerini daha pahalıya tüketerek gezegenimizin geleceği için bir fedakarlıkta bulunuyor olacağız. Ama bu dönüşüm, daha yeşil bir dünya için, gelecek nesiller için atmamız gereken bir adım. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarına kadar fosil yakıtın toplam enerji tüketimindeki payının giderek gerilemesi zaten bekleniyor. Küresel bir koordinasyon mekanizmasıyla bu sürecin hızlandırılması sağlanacak ve iklim değişikliğinin geri dönülemez hasarlar yaratması önlenmiş olacak.”
Anlaşma dışında kalan ülke sayısının oldukça az ve dünya kamuoyundaki algılarının da olumsuz olduğuna dikkat çeken Dr. Bahadır Kaynak, anlaşmaya katılımıyla Türkiye’nin bu olumsuz gruptan ayrılarak çağdaş toplumlardan kopmamış, insanlığın ortak idealleri doğrultusunda üzerine düşen katkıyı da vermiş olacağını sözlerine ekledi.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.