Tahammül edebiliyor muyuz?
Toplum olarak hiç bir şeye tahammül edemeyen insanlar haline geldik. Dünyanın en güzel şeyi çocuk sesi, gittiğimiz yerlerde çocuk sesi duyunca gözlerimiz hışımla annesini arar oldu çocuğunu neden susturamıyor diye.
Oldukça yaşlı, artık çocuk moduna dönmeye başlamış, algısı azalan, bizim sevgimize ilgimize muhtaç büyüklerimiz bizi artık yeterince anlayamıyor, istediklerimizi rahatça onlara yaptıramıyoruz, yaşlılık ölüm korkusu onları gergin ve aksi yapmış diye onları azarlar olduk, ya da onlardan uzaklaşır olduk. Oysaki onlar biz büyürken hayatımızın her zor döneminde hiç şikâyet etmeden bizim yanımızda olmadılar mı?
Biz algılayamayacak kadar küçükken defalarca sorarken, anlamazken, sabırla bize her şeyi defalarca anlatmadılar mı? Evlatlarımız canlarımız, biz ne öğretirsek nasıl örnek olursak o şekilde karakterleri gelişir, o şekilde davranırlar. Oysa biz onların yaptığı her yanlışa kızar olduk, onlara bağırır olduk, hırpalar olduk. Yaptıkları her şey bizim aynada yansımamız olduğu halde, çocuklarımız biz olduğu halde bunu anlayamadık.
İş arkadaşlarımızla bir takım olacağımıza, birlik olup işimizi geliştirmeye çalışacağımıza önce hangisinin ayağını kaydırayım da benim yerim sağlamlaşsın diye uğraşmaya başladık. Okulda çocuklar öğrenemedikçe biz daha sinirli ve tahammülsüz olduk, onları aşağılayarak kendilerini yetersiz hissettirdik, anlayacakları varsa da stresten aşağılık kompleksinden anlamamalarını sağladık, hiç sorgulamadık acaba ben mi öğretemiyorum, ben mi yetersizim diye. Çünkü bir şeyi çok iyi bilmek karşımızdakine öğretebileceğimiz anlamına gelmiyor, öğretmek bir bilgiyi karşımızdakinin anlayabileceği bir hale dönüştürüp o şekilde anlatmaktır, biz bunu anlayamadık.
Hepimiz yola çıka çıka araba kullanmayı öğrendiğimiz halde, yeni araba kullanmaya başlamış birini gördüğümüzde tahammül edemedik, onu sıkıştırarak, korna çalarak taciz ederek daha da stresli bir hale getirdik, öğrenmesine izin vermedik. Hayvanların yaşama hakkı en az bizim kadar olduğu halde, sürekli onlara eziyet ettik, onlara zarar verdik, bize muhtaç oldukları halde umursamadık, su yemek vermedik, hatta onların etrafımızda olmasına bile tahammül edemeyip onları öldürdük.
Oysa hayattaki en güzel şey manevi tatmindir. Bize huzur verir, bizim psikolojimizi düzeltir, bize mutluluk verir. Karşılıksız yapılan ufacık bir yardım, trafikte yol isteyen birine hiç rahatsız olmadan güler yüzle yol vermek, sokağımıza aç hayvanlar için bir kap su ve yemek koymak, arabamızda sokakta rastlayacağımız fakir çocuklar için birkaç çikolata bulundurmak, çok yaşlı birinin belki de koluna girerek yardım edebilmek, sevdiğimize arada sırada da olsa nasılsın, bir ihtiyacın benden bir isteğin var mı diye sormak, her şeyi bırakıp çocuğumuzla harika bir vakit geçirmek, zor günündeki bir arkadaşımızın yanında olabilmek için başka işlerimizden fedakârlık yapabilmek ve çocuklarımıza da bu konuda hem örnek olmak hem de bu güzel davranışları aşılamak bize çok ama çok iyi hissettirecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.