Gevheri kimdir, asıl adı nedir? Seyahatname’de adı nasıl geçiyor?

Gevheri kimdir, asıl adı nedir? Seyahatname’de adı nasıl geçiyor?

Gevheri kimdir, asıl adı nedir, hangi dönem yaşadı, şiirlerini hangi tarzda yazmıştır, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde kendisinden nasıl söz edilir? Sultan IV Murat, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile yolları nasıl kesişti?

Aşıklık geleneğinin önemli temsilcilerinden ünlü ozan Gevheri’nin hayatını sizler için derledik…   

Gevheri kimdir, asıl adı nedir, hangi dönem yaşadı, edebi şahsiyeti nedir, şiirlerini hangi tarzda yazmıştır, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde kendisinden nasıl söz edilmektedir, Sultan IV Murat, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile yolları nasıl kesişti? 

İşte cevabı:

Gevheri’nin 17'nci yüzyılın ikinci yarısıyla 18'inci yüzyılın ilk yarısı arasında yaşadığı kaydedilmektedir. Asıl adı Mehmet’tir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın ikinci Viyana kuşatması üzerine söylediği şiirler, onun bu savaşa katıldığını göstermese de dönemin olaylarıyla ilgili bilgisi olduğuna işaret etmektedir. Gevheri, Osmanlı Devletinin birçok eyaletini gezmiştir. Hem aruz, hem hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır. Pek çok eski eserde ondan söz edilmesi şiirlerinin çokça tanındığını ve sevildiğini göstermektedir. Müzikle de ilgilenen Gevheri şiirlerinde pek çok makam kullanmıştır. Bazı şiirleri başkaları tarafından bestelenen Gevheri’nin kendi adıyla bilinen bir de makamı vardır. Bu makamın adı, "Gevheri Makamı"dır.

SEYEHATNAMEDE GEVHERİ ÖVGÜSÜ

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde, Gevherî'nin saz çalışından övgüyle bahsedilmektedir. Ayrıca IV. Murat’ın (1612-1640) seferlerine katıldığından da söz edilmektedir. Ali Ufkî (XVII. Yüzyıl), Mecmûâ-i Sâz ü Söz adlı eserinde, Gevheri’nin iki koşmasına yer verilmiştir. Gevheri’nin Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın Uyvar Seferi (1663) ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın II. Viyana Kuşatması (1683) üzerine söylemiş olduğu şiirler de vardır. İbrahim Naimeddin, Hadîkatüş- şuhedâ adlı eserinde, "... meşhur Gevherî şair ol esnada Egre'de bulunup bâlâ-yı risalede yazılan mersiyesini nazm eylemiştir:" (Elçin 1984: 15) cümlesine yer verir.

ŞİİRLERİ HEM DOĞU HEM DE BATI KÜTÜPHANELERİNDE

Gevheri’nin şiirlerinden hareketle medrese öğrenimi gördüğü söylenmektedir. Hem aruz hem de hece vezniyle şiirler yazmıştır. Dili Aşık Ömer'in dili kadar olmasa da ağırdır. Şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimelerin fazlalığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Hece ile yazdığı şiirleri semaî ve koşma; aruzla yazdığı şiirleri ise divan, kalenderi, gazel, semaî ve müstezat tarzındadır. Gevherî'nin şiirleri, divanının dışında cönklerde de yer almaktadır. Türkiye ve Avrupa kütüphanelerindeki cönklerde çok sayıda şiiri bulunmaktadır. Çorum ve Bursa'da bulunan yazmalar, divandan ziyade divançe özelliği göstermektedir. Şiirlerinde aşk, tabiat, sevgili ve ayrılık gibi konuları işlemiştir. Musikî makamlarından olan Gevherî makamı, onun musikîyle ilgilenen bir âşık olduğunu düşüncesini doğurmuştur.

seya-son.jpg


Gevheri’nin şiirlerinden bazı örnekler:

AŞK

Kurtulamam üç nesnenin elinden 
 Biri firkat biri gurbet biri aşk 
 Üçü bilmez birbirinin hâlinden 
 Biri firkat biri gurbet biri aşk

Aşktır beni sevda ile söyleden 
 Firkattir cevr ile sinem dağladan 
 Gurbettir gözlerimden kan ağladan 
 Biri firkat biri gurbet biri aşk

Bahrî gibi ummanları yüzdüren 
Mecnun gibi sahraları gezdiren 
Ferhad gibi dağlar başın kazdıran 
Biri firkat biri gurbet biri aşk

Ben bilirim benim aklım şaşıran 
 Beni sevdiğimden cüda düşüren 
 Muhabbet deryasın baştan aşıran 
 Biri firkat biri gurbet biri aşk

Gevherî der dersim aldım hocadan
 Okuyup hatmittim kara heceden
 Koç yiğidi pir eyleyüp kocadan
 Biri firkat biri gurbet biri aşk 

BEYAZ GÖĞSÜN BANA KARŞI

Beyaz göğsün bana karşı
Açma, beni öldürürsün!
 Elâ gözler süze süze
 Bakma, beni öldürürsün!

Öldürüp kanıma girme
 Herbir yada gönül verme
 Elâ göze siyah sürme
 Çekme, beni öldürürsün!

Gevheri der: Şah-ı bülbül,
 Beyaz gerdan bina-yı pül
 Yanağına kırmızı gül
 Takma, beni öldürürsün!

EY EFENDİM BANA MEYLİN VAR İSE

Ey Efendim, bana meylin var ise
 Mahabbetin benim ile yâr olsun
 Eğer senden gayri güzel seversem
 Bülbül gibi işim ah ü zar olsun.

Tamahım yok bu dünyanın malına
 Atlasına, dilbasına, şalına
 Ben de Mecnun gibi dostun yoluna
 Terkettiğim namus ile ar olsun.

T'an eyleyip niçin eli kınarım
 Yad elinden giryan olup yanarım
 Pervaneyim, dost şem'ine dönerim
 Gam değildir, ko meskenim yâr olsun.

Gevheri der: Fırsat gitti elimden
 Anın için korkum yoktur ölümden
 Kim cüda kıldıysa beni gülümden
 Bencileyin gonceleri hâr olsun!

gevheri.jpg

CEMALİN BAĞINDA SEYRAN EYLEDİM

Cemalin bağında seyran eyledim
 Bülbül sesi, gonca sesi, gül sesi
 Gûşume dokundu, ihsana geldim
 Ayva sesi, turunç sesi, nar sesi.

Sende ne halet var, ey peri sanem!
 Gönül verir sana her gören âdem
 Kâkülünden gelir gûşume her dem
 Zenci sesi, Mansur sesi, dâr sesi.

Dost ele alınca tir-ü kemanı
Gör nice eyledi divane beni
 Gördüm âşıkların, tutulmuş cihanı
Efgan sesi, girye sesi, zil sesi.

Gevheri! Gözyaşım döndü ırmağa
 Yine minnet düştü elden ayağa
 Beni Mecnun edip düşürdü dağa
 Ahu sesi, maral sesi, yâr sesi.
 
TAZELENDİ ÂLEM NEVBAHAR OLDU

Tazelendi âlem nevbahar oldu
 Gel sevdiğim senin ele gidelim
 Açıldı her taraf sebzezar oldu
 Gel efendin Şam'a doğru gidelim

Tîg-i gam ile hasmını hakla
 Okunu düşmanın bağrında sakla
 Küheylan at ile kargı mızrakla
 Gel efendim yaylalara gidelim

Andelipsiz bağlar gülşen olmaz
 Bunda gamlı gönüller şen olmaz
 Bu diyarlar bana mesken olmaz
 Gel efendim Şam'a doğru gidelim

İş edelim mest-i müdam olunca
 Çamlıbel'de çay kenarı bulunca
 Eğlenelim uz-i kasım gelince
 Gel efendim Şam'a doğru gidelim

Bilemizce ola şeştar
 Amma arada olmaya ağyar
 Bu Gevheri bir sen bir de hizmetkar
 Gel efendim çöllere doğru gidelim

NE KAÇARSIN BENDEN EY YÜZÜ MÂHIM

Ne kaçarsın benden ey yüzü mâhım
 Seni seven var mı benden ziyâde
 Rûz u şeb durmayıp alırsın âhım
 Âşıkım ağlatma bundan ziyâde

Gece gündüz bir visâle ermedim
 Bülbül olup gonce gülün dermedim
 Bu cefâlar nedir ben de bilmedim
 Var mı ki bir zâlim senden ziyâde

Söyle murâdını ben de bileyim
İnsaf eyle çok ağlattın güleyim
 Kabul eyle sözüm kurban olayım
 Haddim yoktur sana bundan ziyâde

Hercâisin gonce gülüm kokulmaz
 Geçer gider hatırcığım sorulmaz
 Der Gevherî mâh yüzüne bakılmaz
 Yakar hüsnün beni nârdan ziyâde

KOŞMA

Elâ gözlerini sevdiğim dilber!
 Salınıp geldiğin yolar öğünsün
 Ne güzel yaratmış seni Yaradan
İnce belin saran kollar öğünsün.

Aman, hey eğlencem, gel yine aman!
 Yok mudur zerrece göğsünde iman?
 Soyunup koynuma girdiğin zaman
 Göğsünü okşayan eller öğünsün.

Bir melek nesli mi vardır soyunda
 Hak nazarım kaldı selvi boyunda.
 Ol günlerde, bahar bayram ayında
 Üstüne gölge olan dallar öğünsün.

Gevheri yârinin gülleri aktır
 Var yürü yüzüne perdeler döktür.
 Bilemem, sevdiğim, akranım yoktur.
 Zülfüne dokunan yeller öğünsün...

TÜRKÜ

 Beni kimse eğleyemez
 Benim gönlüm alan gelsin
 Tabipler bilmez ilâcım
 Beni derde salan gelsin.

Mailim selvi boyuna
 Melek karışmış soyuna
 Soyunup uryan koynuna
 Sinesine saran gelsin.

Kaşların yay, kirpiğin ok
 Sana mail olanlar çok
Şu cihanda akranın yok
 O kaşları keman gelsin.

Gevheri'yi kimse bilemez
 Aşıkın ağlatan gülmez
İsmini söylemek olmaz
 Filân kızı filân gelsin...


Gazeteilksayfa.com

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.