Erdoğan: Türkiye'yi barış diplomasisinin merkez üslerinden biri haline getiriyoruz

Erdoğan: Türkiye'yi barış diplomasisinin merkez üslerinden biri haline getiriyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'yi, bölgesinin istikrar kaynağı olmanın da ötesine geçirerek, 'barış diplomasisinin' merkez üslerinden biri haline getiriyoruz." dedi.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında, Türkiye olarak sadece iyilik sancağını değil, barışın, güven ve huzur veren iklimini başta mazlum coğrafyalar olmak üzere dünyanın dört bir yanına ulaştırdıklarını söyledi.

Daha adil bir dünya mümkün şiarıyla yürüttükleri çabaların semerelerini toplamaya başladıklarına dikkati çeken Erdoğan, Türkiye'yi bölgesinin istikrar kaynağı olmanın da ötesine geçirerek barış diplomasisinin merkez üslerinden biri haline getirdiklerini belirtti.

"Biz bu tezgahı son 22 yıl boyunca defalarca gördük"

Terörsüz Türkiye hedefiyle yürüttükleri çalışmalarda ülkenin 40 yıllık sorununu çözerken, istismara müsait yeni fay hatları oluşturmanın emperyalizme uşaklık etmek olduğuna vurgu yapan Erdoğan, "Her kim 3-5 emperyalizmin gazlamasıyla bu milletin kardeşliğine kastederse karşısında bizi bulur, devletimizi bulur, 85 milyonu bulur. Çünkü biz bu tezgahı son 22 yıl boyunca defalarca gördük. Biz bu kirli oyunu daha öncesinde 27 Mayıs'ta, 12 Mart muhtırasında, 12 Eylül darbesinde, 28 Şubat postmodern darbesinde bunlara giden kanlı ve alçak yollarda gördük." dedi.

"Bu milleti tekrar kendi iç gündemine hapsedemeyeceksiniz"

Bu tarz söylemleri demokrasiye ve ekonomiye yönelik müdahale girişimlerinde Türkiye'yi istikrarsızlık bataklığına sürüklemeyi amaçlayan envai çeşit tuzak gördüklerine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu mülevves senaryoyu daha önce Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta, Gazi Mahallesinde ve başka yerlerde gördük. Buradan aynı hevesler peşinde koşanlara şunu bir kez daha söylüyorum. Artık başaramayacaksınız. Kardeşliğimize halel getiremeyeceksiniz. Bizi Türkiye Yüzyılı hedefimizden alıkoyamayacaksınız. Ülkemizin iç dinamiklerini kaşıyarak bu milleti tekrar kendi iç gündemine hapsedemeyeceksiniz. Allah'ın izniyle bu sefer Türkiye'yi küresel demokrasi ve kalkınma yarışının dışına atamayacaksınız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

"Kararlılığımızı en güçlü şekilde muhafaza ediyoruz"

Gerek bölgemizde gerekse dünyanın farklı köşelerinde gerilimlerin savaşların kardeş kavgalarının yaşandığı zorlu bir süreçten geçiyoruz. Sudanlı kardeşlerimiz uzun süredir istikrarsızlık girdabında boğuşuyor. Somali'nin, Libya'nın, Yemen'in, Afganistan'ın çok ciddi sınamalarla karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Gazze'de çok uzun müzakereler neticesinde sağlanan ateşkes, Siyonist rejimin tüm şımarıklıklarına tüm ihlallerine rağmen güçlükle de olsa devam ediyor.

8 Aralık devrimi ile 14 yıllık zulmün sona erdiği Suriye'de mezhep temelli yeni bir fitne ateşi yakılmak isteniyor. Yaşanan tüm olumsuzluklar karşısında ülke, millet ve AK Parti olarak umudumuzu diri tutuyor, kararlılığımızı en güçlü şekilde muhafaza ediyoruz.

Zorluklara aldırmadan, engellere takılmadan, kurulan tuzaklara düşmeden kardeşliğimizden, tarihimizden, binlerce yıllık köklü tecrübemizden güç ve cesaret alarak merhum Erbakan Hocamızın ifadesiyle hayra motor, şerre fren olmak için gece gündüz demeden koşturuyoruz.

Kıymetli münevver ve edebiyatçımız Mustafa Kutlu'nun duygu ve hikmet dolu cümlelerinden ilhamla söyleyecek olursak "Bir şey yap güzel olsun, huzura vesile olsun. Rikkate yol açsın, şevk versin. Hakikate işaret etsin. Bir şey yap doğru olsun, insanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Bir şey yap iyi olsun hizmetten, hürmetten merhametten müteşekkil olsun. Kalpleri yumuşatsın garibin yolcunun zayıfın derdine derman olsun. Bir şey yap adil olsun haktan, hukuktan ayrılmasın. Zalime haddini bildirsin mazlumun payını versin."

"Barışa, iyiliğe, huzura, adalete katkı verebilmenin gayretindeyiz"

Biz de işte böyle ulvi bir çabanın içindeyiz. Yakın çevremizden başlayarak ülkemiz içinde ve dışında barışa, iyiliğe, huzura, adalete katkı verebilmenin gayretindeyiz. Martın ilk günü itibarıyla müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerif boyunca genel başkanından mahalle temsilcisine kadar AK Parti teşkilatları olarak iyilik ve kardeşlik seferberliğine hız verdik. Teşkilat başkanlığımız, teşkilatımızın her kademesi için oldukça kapsamlı bir program hazırladı. Kadın ve gençlik kollarımız aynı şekilde bu mübarek günleri en iyi şekilde değerlendirmek için adeta seferber oldular. Belediyelerimiz iftar ve sahur programlarının yanı sıra ihtiyaç sahiplerinin elinden tutarak fakir fukaranın derdine derman olarak örnek faaliyetlere imza atıyorlar.

Sadece partimizin organları ve belediyeleri değil, Kızılay’ımız, AFAD’ımız, vakıflarımız, derneklerimiz, hayırseverlerimiz de seferber olmuş durumda. Bu kurumlarımız Türkiye yanında, Balkanlardan Kafkasya’ya, Afrika’dan Türkistan’a kadar gönül ve kültür coğrafyamızın her köşesinde gerçekleştirdikleri hizmetlerle milletimizi en güzel şekilde temsil ediyorlar.

Biz de şehit ailelerimizden güvenlik güçlerimize, esnaf ve sanatkarlardan kadınlara, Filistinli muhacirlerden büyükelçilere çok farklı kesimlerle iftar soframızı paylaşarak bu mübarek günleri ihya ediyoruz. Külliye'de Ramazan programımız Ankara halkının, özellikle de çocuklarımızın yoğun teveccühüyle milletin evinde devam ediyor.

Yani hep beraber 11 ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’i ruhuna, manasına ve muhtevasına uygun tarzda layıkıyla idrak etmeye çalışıyoruz. Kalan günleri de en güzel şekilde değerlendirecek, ihtiyaç sahiplerine ulaşacak, halkımızla kucaklaşacak iftarlarda hemşehrilerimizle, vatandaşlarımızla birlikte olacak, aynı sofrada hasbihal edeceğiz.

"Başkaları gibi şov peşinde olmayacağız"

Tüm bunları yaparken başkaları gibi şov peşinde olmayacağız. 3 liralık hizmetin reklamına 5 lira harcamayacağız. Vatandaşın sıkıntısını, derdini, ihtiyacını, mağduriyetini şov aracı, muhalefetin yaptığı gibi siyasi rant malzemesi haline kesinlikle getirmeyeceğiz. Unutmayınız değerli kardeşlerim, biz reklam ve şov yapmanın değil gönüller yapmanın, gönüller kazanmanın, gönüllere girmenin peşindeyiz. Biz bir yarayı sarma, bir derde şifa olma, bir ihtiyacı giderme gayesiyle hareket eden bir kadroyuz. Böyle bir siyasi kültürden geliyoruz. Yaptıklarımızı elbette anlatacağız. Hizmetlerimizin halkımıza ulaşmasını elbette temin edeceğiz ama bunları yaparken birileri gibi hoyratça davranmayacak, insanımızı rencide etmeyeceğiz. Bütün faaliyetlerimizi vakarla yürüteceğiz.

"AK Partili kadrolara yakışan işte böyle bir asalettir"

Tevazudan, samimiyetten asla sapmayacağız. AK Partili kadrolara yakışan işte böyle bir asalettir. İşte böyle bir izzetli duruştur. Bu harekete yakışan 85 milyonun tamamını bağrına basan, kuşatıcı bir yaklaşımdır. Bir kez daha siz kıymetli milletvekillerimizin şahsında tüm yol ve dava arkadaşlarımın Ramazan-ı Şerif'ini tebrik ediyorum. Ailenizle, sevdiklerinizle, aziz milletimizle ramazanın rahmet, merhamet ve bereket atmosferini doyasıya teneffüs etmenizi yürekten temenni ediyorum. Gönülden kopan yakarışların geri çevrilmediği bu rahmet mevsiminde merhum Mehmet Akif'in şu duasına tüm kalbimizle biz de amin diyoruz. "Ya Rab! Şu muazzam Ramazan hürmetine kaldır aradan vahdete hail ne ise. Ya Rab! Şu asırlarca süren tefrikadan artık ezilip düşmesin ümmet yeise." Ramazan'ın ülkemiz, milletimiz, İslam alemi ve tüm insanlık için refaha, selamete, barış ve dayanışmaya vesile olmasını niyaz ediyorum.

"Türkiye'yi barış diplomasinin merkez üslerinden biri haline getiriyoruz"

Burada şunun da bilinmesinde fayda görüyorum. Türkiye olarak sadece iyilik sancağını değil, barışın, güven ve huzur veren iklimini başta mazlum coğrafyalar olmak üzere dünyanın dört bir yanına ulaştırıyoruz.

Daha adil bir dünya mümkün şiarıyla yürüttüğümüz çabaların semerelerini toplamaya başladık. Türkiye'yi bölgesinin istikrar kaynağı olmanın da ötesine geçirerek barış diplomasinin merkez üslerinden biri haline getiriyoruz.

"İstiklal Marşımız sıradan bir şiir de sıradan bir marş da değildir"

Bugün son derece anlamlı bir yıldönümü, İstiklal Marşımızın kabulünün 104. sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ülkemizin Milli Marşı olarak kabul edilen İstiklal Marşımızın yazarı merhum Mehmet Akif'i rahmetle yad ediyorum. Şurası bir gerçektir ki İstiklal Marşımız sıradan bir şiir de sıradan bir marş da değildir.

Bağımsızlığımızın timsali olan İstiklal Marşımız, aynı zamanda necip milletimizin hissiyatının, kahramanlığının ve asil karakterinin dizelere, cümlelere, kelimelere harf harf işlenmiş sembolüdür.

Bu marş toprakları müstevliler tarafından işgal edilmek istenen bir milletin emperyalizme karşı direniş anıtı, var oluş beyannamesidir. İstiklal Marşımız Resulü Kibriya efendimizin hicrette, Sevr mağarasında mahsur kaldıklarında Hazreti Ebubekir'e "Korkma" hitabıyla başlayan kurucu ve köklü bir metindir. Anadolu'nun, milletimizin ezeli ve ebedi yurdu olarak vatan kılınmasının destansı bir anlatısı olan bu marş, milletimizle birlikte sömürgeciliğe emperyalizme karşı çarpışan herkesin de istinatgahıdır.

"İstiklal Marşı harbin yürütücüsü, ruhu, öncüsüdür"

İstiklal Marşının bir diğer önemli vasfı savaş sırasında yazılmış olmasıdır. Merhum Mehmet Akif, Tacettin Dergahı'nda adeta vecd ile marşı yazarken İstiklal Harbimiz hararetli şekilde devam ediyordu. Bu nedenle İstiklal Marşı harbin yürütücüsü, ruhu öncüsüdür. İstiklal Marşımız Türk milletinin ortak paydası nedir sorusunun da en net cevabıdır. Bir şiirden öte, 85 milyon olarak bizi birbirimize kardeş kılan yolumuzu aydınlatan ufkumuza yön veren değerlerin epik bir özeti olan Marşımıza hayat veren imana, inanca ve sevdaya hep beraber sahip çıkmalıyız.

"Türkiye'de yeni bir sorun, yeni bir kaos alanı oluşturulmak isteniyor"

Bakın bunu özellikle şunun için söylüyorum. Yıllarca bizi Türk Kürt, Laik Antilaik, İlerici Gerici, Alevi Sünni diye ayrıştıranlar, sizin de takip ettiğiniz üzere son günlerde başka senaryolar peşinde koşuyor.

Suriye'deki eski rejim artıklarının terör eylemleri öne sürülerek milletimizin kardeşliğine son derece sinsi, son derece kirli bir pusu kuruluyor.

Bu pusuyla aynı zamanda İstiklal Marşımızda vücut bulan ruha ve birlikte yaşama iradesine karşı da alçakça bir suikast düzenleniyor. Tahrik siyasetiyle, nefret söylemleriyle, çoğu yalan ve çarpıtma olan provokatif açıklamalarla Türkiye'de yeni bir sorun, yeni bir kaos alanı oluşturulmak isteniyor.

İşin daha vahim ve üzüntü verici yanı ise milletimize bu kötülüğü genel başkanıyla yönetimiyle milletvekilleriyle belediye başkanlarıyla ülkenin ana muhalefet partisi yürütüyor. Şimdi değerli kardeşlerim biz Ramazan'ın gönülleri yumuşatan manevi iklimine saygımız gereği mümkün mertebe günlük siyasi tartışmalara girmiyoruz, girmeyeceğiz. 'Ey oruç tut beni' hassasiyetiyle en azından bir ay boyunca siyasete farklı bir dilin kültürün anlayışın hakim olması için gayret ediyoruz. Sataşmalara kulak asmıyoruz hürmetsizlikleri dikkate almıyor itham ve iftiralara mecbur kalmadıkça cevap vermiyoruz. Bakın bunu da korktuğumuz çekindiğimiz ürktüğümüz için değil içinden geçtiğimiz mübarek günlerde milletimizin ağzının tadı kaçmasın diye yapıyoruz.

Ancak hemen her seferinde ramazan gelince iftira yalan provokasyon dozunu sürekli arttıran küstah bir üslubu karşımızda buluyoruz. Bilhassa CHP kendisine biraz çeki düzen vermek, kendini hesaba çekmek, özeleştiri yapmak yerine giderek pervasızlaşıyor nobranlaşıyor. Bunlarla da kalmıyor ülkemiz ve demokrasimiz açısından oldukça tehlikeli sularda siyaset yapmaya yelteniyorlar.

"Tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı"

CHP Genel Başkanı Sayın Özel partisi içinde sıkıştıkça ne acıdır ki dışarıda daha zehirli, daha sorumsuz, son derece çirkin bir dile sarılıyor.

Buradan öncelikle şu noktayı açıkça ifade etmek isterim. Grup kürsüsünden sarf ettiği sözler ertesi gün kendi belediye başkanı tarafından yalanlanan zavallı birisini muhatap almak bize zuldür.

Zira bir siyasetçinin itibarının ölçüsü ağzından çıkan lafın doğruluğudur, ağırlığıdır. Daha söylediği sözün dumanı tüterken kendi partilisi tarafından tekzip yiyen bir şahıs sadece siyasetin değil haysiyetin ve erdemin de ne olduğunu bilmiyor demektir.

Sayın Özel Meclis kürsüsünde milletin karşısında dedikodu yapmayı siyaset yapmak zannediyor. Hatırlayınız büyük kongremizde partimize katılan yeni arkadaşlarımızla ilgili ipe sapa gelmez bir sürü cümle kurdu, kendi üst perdeden ahkam kesti, utanmadan, sıkılmadan bize siyasi ahlak dersi vermeye kalktı. Arkadaşlarımızı hem de çok seviyesiz çok nezaketsiz ifadelerle hedef aldı, itham etti. Peki sonuçta ne oldu? Aradan bir hafta bile geçmeden çark etti. Kürsüden savurduğu büyük lafların altında kendisi ezildi. Affınıza sığınarak söylüyorum tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı.

Gün aşırı parti değiştirmekten adı Türk siyasetinde fırıldağa çıkmış bir kifayetsize rozet taktı. Bize attıkları çamur döndü dolaştı kendilerine bulaştı. Şimdi soruyorum sizlere. Böyle tutarsız ve dirayetsiz birini biz nasıl ciddiye alalım? Kendi belediye başkanlarından ayar yiyen, çarkçılıkta selefini çırak çıkartan bir kişiyi biz niye muhatap olalım? Bakın üzülerek ifade ediyorum. Sayın Özel kendisine açılan krediyi har vurup harman savurmaktadır. Bu gidişle sıfırı tüketmesi iflas bayrağını çekmesi tıpkı selefi Bay Kemal gibi siyasetten ibretlik bir şekilde alaşağı edilmesi yakındır.

"Yurt dışında zerre kadar itibar görmemesinden memnunuz"

Burada şunu da tüm samimiyetimle zikretmek durumundayım. Biz AK Parti olarak siyasi rekabet noktasında hem kendisinden hem de ekibinden ziyadesiyle memnunuz. Ala-i vala ile açıkladığı kart oyunlarından memnunuz. Gençlerin eğlencesi olan gaflarından da memnunuz. Marjinal sol örgütlerin sloganına hapsolan söylemlerinden memnunuz. Belediye başkanları tarafından tekzip edilen iddialarından memnunuz. Üye ve delege hesaplarının maskarası olmasından da memnunuz. Yurt dışında zerre kadar itibar görmemesinden memnunuz. Yurt içinde kimse tarafından kaale alınmamasından memnunuz. Ne İsa'ya ne Musa'ya bir türlü yaranamayan iki arada bir derede kalmış acizliklerinden memnunuz.

Çok ama boş konuşmasından fevkalade memnunuz. Velhasıl biz karşımızda böyle bir profilin bulunmasından asla şikayetçi değiliz. Böyle devam ettikleri sürece hiçbir zaman da rahatsız olmayız. Bizim üzüntümüz ana muhalefet partisi liderinin bu hallere düşmüş olmasıdır. Bizim üzüntümüz bu tablonun Türk demokrasisine yakışmamasınadır. Bizim üzüntümüz genel başkan değişse de CHP'nin faşist zihniyetinin olduğu yerde çakılı kalmasınadır.

Sayın Özel kusura bakmasın. Şahsi siyasi ikbali uğruna bile olsa kimsenin siyaset kurumunu bu duruma düşürmeye hakkı yoktur. Sayın Özel'i ve CHP yönetimini bir kez daha sorumlu siyaset yapmaya davet ediyorum. Özellikle Alevi canlarımız konusunda kullandıkları çirkin, ayrımcı ve zehirli dili terk etmeye çağırıyorum.
CHP yönetimi artık Suriye'deki ateşi ülkemize taşıma siyasetinden tövbe etmelidir.

"Muhalefette olmanız bu gerçeği değişmez, değiştirmemelidir"

Kullanılan dil bu ülkeye geçmişte çok acı bedeller ödetmiş, son derece sorumsuz, son derece tehlikeli bir dildir. Türkiye'nin birliğini, dirliğini, bütünlüğünü, huzur ve güvenliğini korumak hepimizin görevidir.

Millete karşı ortak mesuliyetidir. Muhalefette olmanız bu gerçeği değişmez, değiştirmemelidir. Bir diğer husus ise şudur değerli kardeşlerim: Bu ülkede Kürt de Alevi de muhafazakar da demokrat da en şedit baskıyı CHP'den görmüş CHP'nin faşist zihniyeti eliyle yaşamıştır. CHP yönetimi Alevi vatandaşlarımızı istismar edeceğine, kışkırtacağına önce çıksın onlara yaptıkları zulümden dolayı nedamet getirsin.

"Her kim bu milletin kardeşliğine kastederse karşısında bizi bulur"

Kabine sonrası basın toplantımızda da ifade ettim. Terörsüz Türkiye hedefiyle yürüttüğümüz çalışmalarda ülkenin 40 yıllık bir sorununu çözerken istismara müsait yeni fay hatları oluşturmak açık ve net söylüyorum. Emperyalizme uşaklık etmektir. Her kim 3-5 emperyalizmin gazlamasıyla bu milletin kardeşliğine kastederse karşısında bizi bulur. Devletimizi bulur. 85 milyonu bulur. Çünkü biz bu tezgahı son 22 yıl boyunca defalarca gördük. Biz bu kirli oyunu daha öncesinde 27 Mayıs'ta, 12 Mart muhtırasında, 12 Eylül darbesinde, 28 Şubat postmodern darbesinde bunlara giden kanlı ve alçak yollarda gördük.

"Türkiye'yi küresel demokrasi ve kalkınma yarışının dışına atamayacaksınız"

Biz bu tarz söylemleri demokrasimize ve ekonomimize yönelik müdahale girişimlerinde Türkiye'yi istikrarsızlık bataklığına sürüklemeyi amaçlayan envai çeşit tuzakta gördük. Bu mülevves senaryoyu daha önce Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta, Gazi Mahallesinde ve başka yerlerde gördük. Buradan aynı hevesler peşinde koşanlara şunu bir kez daha söylüyorum. Artık başaramayacaksınız. Kardeşliğimize halel getiremeyeceksiniz. Bizi Türkiye Yüzyılı hedefimizden alıkoyamayacaksınız. Ülkemizin iç dinamiklerini kaşıyarak bu milleti tekrar kendi iç gündemine hapsedemeyeceksiniz. Allah'ın izniyle bu sefer Türkiye'yi küresel demokrasi ve kalkınma yarışının dışına atamayacaksınız.

Bunlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak Allah'ın izniyle ülkede yeni sorunların, yeni kutuplaşmaların ortaya çıkarılmasına müsaade etmeyeceğiz. Hiçbir ayrım gözetmeksizin 85 milyon hep beraber istiklal marşımızın vazettiği kadim değerlere sıkı sıkıya sarılacağız. Bu vesileyle bir kez daha merhum Akif'ten bize sadece bir marş değil, nesiller boyu gururla coşkuyla söylenecek bir manifesto kazandırdığı için Allah razı olsun diyorum. İstiklal marşımızı kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin muhterem üyelerini de rahmetle yad ediyorum.

"Bizim anlayışımızda aile ülkenin de milletin de nüvesidir, çekirdeğidir"

Dünyamız globalleşmeyle beraber devasa bir köye dönerken neoliberal kültürün olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalıyoruz. Küresel kültürün hedefe koyduğu kurumların en başında ise aile ve ailevi değerler geliyor. Evvel emirde bir hususun altını burada çizmek mecburiyetindeyim. Modern kanaat önderleri neyi dikte ederse etsin. Bizim anlayışımızda aile ülkenin de milletin de nüvesidir, çekirdeğidir, istikbalinin güvencesidir.

Ailenin olmadığı, ailenin parçalandığı, aile değerlerinin hırpalandığı bir toplumun geleceğine güvenle, umutla bakması da mümkün değildir. Aile insanın ilk okuludur. İnsan dediğimiz eşref-i mahlukat hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi ailede öğrenir. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, vatanseverliği ailede öğrenir. Farklılıklara müsamaha göstermeyi, sabrı, dayanışmayı, hamiyetperverliği ailede öğrenir. Başkasının hakkını gözetmeyi harama el uzatmamayı ailede öğrenir. Bu yönüyle aile toplumun temeli olma yanında ülkeyi de ayakta tutan en önemli sütundur. Allah korusun aile hasar görürse sırasıyla birey, toplum, ülke ve insanlık bozulur. Biz işte bunun için güçlü aile, güçlü insan, güçlü toplum diyoruz. Partimizin felsefesini anlatırken kullandığımız insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesi aynı zamanda aileyi yaşat ki millet yaşasın hissiyatımızın da ifadesidir.

"Aile bizim her şeyimiz"

Gerçekten de aile değerlerini dışlayan, aileyi düşmanlaştıran, aileyi geri plana iten hiçbir bireysel gelişimin başarı şansı yoktur. İşte geçenlerde CHP'nin yandaşları Taksim meydanında çıkmışlar, orada siyah torbalara aile ismini izini koymak suretiyle güya onu çöpe atıyorlar. Sizin hayatınız zaten böyle geldi böyle gidiyor bunun için de bir işe yaramıyorsunuz ve yaramayacaksınız da. Aile bizim her şeyimiz.

Acı ama giderek kendini daha fazla dayatan şu gerçeği bugün bir kez daha ifade etmem gerekiyor. Günümüzde bireyi nitelikli ama küçültülmüş, özgür ama yalnızlaştırılmış insan haline getirme çabaları küresel bir kuşatma halini almıştır. Geçtiğimiz asırda Batı popülizminin önceliği ailenin dağıtılması ve toplumdaki bireyselleşmiş kişi sayısının artırılmasıydı. Şimdi bunun bedelini en ağır şekilde yine kendileri ödüyorlar.

Hatalı politikalar sebebiyle sürüklendikleri darboğazdan çıkamıyorlar. Büyük kongre için hazırladığımız metnimizde de önemle vurgulamıştık. Yuva kavramının evdeki oda sayısıyla ilişkili hale getirilmesi doğru değildir. Yuva demek şu kadar metrekare ev demek değildir. Yuva demek içinde birlikte güzel vakit geçirilen, hatıralar biriktirilen, çatısı altında huzur bulunan, hayata ve insanlığa dair temel eğitim ve öğretimlerin görüldüğü mekan demektir.

"Biz de bu tehditlerin hedefindeyiz"

Çocuklar okula, ailede kazandıkları bu güçlü temeli harflerle rakamlarla, becerilerle süslemek üzere giderler. Dolayısıyla okul ailenin yerine geçen değil, bilakis ailede verilen eğitimin, ahlakın, değerlerin tamamlayıcısı olan bir kurumdur, öyle olmalıdır. İşte böylesine hayati öneme sahip aile kurumumuz bugün çok boyutlu bir muhasara altındadır. Nüfus ve demografide yaşanan değişimler, cinsiyetsizleştirme gibi sapkın ideolojilerin dayatılması, geniş ailelerin azalması, çekirdek ailelerdeki çocuk sayısının düşmesi, evlilik yaşı her yıl yükselirken boşanma oranlarının artması, buna bağlı olarak tek ebeveynli ailelerin sayısının çoğalması gibi sorunlar aile kurumunu güneşin karı erittiği gibi örseliyor, zayıflatıyor, yıpratıyor.

Türkiye olarak güçlü kültürümüze ve aile değerlerimize rağmen üzülerek ifade etmeliyim ki biz de bu tehditlerin hedefindeyiz, hatta en çok zararı görenler arasındayız.

"Ortalama yaşımız 34 sınırına dayandı"

Aile Yılı programımızda paylaştığım bazı rakamları önemine binaen tekrar hatırlatmak isterim. Ülkemizde doğurganlık oranı ve nüfus artış hızı asimetrik bir şekilde maalesef düşüyor. Mesela 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızımız bugün 1,51'e geriledi. Yıllık nüfus artış hızımız ise benzer şekilde binde 1,1'e düştü. Çocuk ve genç nüfusumuz azalırken yaşlı nüfusumuz tarihimizde ilk defa yüzde 10'un üzerine çıktı. Ortalama yaşımız 34 sınırına dayandı. Henüz Avrupa ve diğer gelişmiş ülkeler kadar olmasa da maalesef nüfus bakımından giderek yaşlanıyoruz.

"İlk anne olma yaşı geçmişte görülmemiş biçimde 29'u ne yazık ki aştı"

Bir diğer endişe verici tablo evlenme yaşındadır. Ülkemizde ilk evlenme yaşı kadınlarda 26'ya, erkeklerde 28'e çıktı. İlk anne olma yaşı geçmişte görülmemiş biçimde 29'u ne yazık ki aştı. Bu rakamlar şu anlama geliyor: Şayet millet olarak gereken tedbirleri süratle almazsak, yarınlarımız ciddi tehlike içindedir.

Bakın bu mesele sadece AK Parti'nin, sadece Cumhur İttifakı'nın meselesi değildir. Bu mesele sadece hükümetin, bizim iktidarlarımızın meselesi de değildir. Muhalefetiyle, basınıyla, iş dünyasıyla, sivil toplumuyla bu mesele tüm milletimizin meselesidir. Aileyi korumak, ailevi değerleri yaşatmak hepimiz için milli bir görevdir.

"Sapkın akımlara karşı aile kurumunu güçlendirmeye yönelik adımlar atacağız"

Aile ve nüfus Türkiye için varoluşsal bir soruna dönmüşken, muhalefetin özellikle de CHP'nin politikalarındaki çarpıklık sorun itibarıyla daha da büyüyor. Öyle bir gaflet ve dalalet haliyle karşı karşıyayız ki, Avrupa ve Amerika'da artık kreşlere anaokullarına kadar bulaşmış LGBT musibetine karşı önlemler alınıyor. Bizdeki muhalefet ise yönettikleri belediyeler ve yandaş sendikalar aracılığıyla LGBT sapkınlığının sponsorluğunu yapıyor. Dikkat edin, sapkın akımları önce partilerine daha sonra yönettikleri belediyelere soktular. İnsan fıtratına aykırı cinsiyetsizleştirme akımlarına destek vererek aile kurumuna ihanet ettiler.

Öyle ki LGBT belasının sebep olduğu toplumsal felaketle boğuşan ülkelerden yükselen feryatları bile görmüyorlar, duymuyorlar. Sahte bir özgürlük kavramının arkasında siper alarak milli bünyemize zaman ayarlı bir bomba yerleştiriyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Amerika'da son gelişmelere baktığımız zaman sadece erkek ve kadından oluşuyor. Kim diyor bunu? Trump. Parti teşkilatlarında ve belediyelerinde hırsızlığı yolsuzluğu arsızlığı olduğu kadar cinsel tacizi de adeta kurumsallaştıran bir yapıdan başka ne beklenebilir? Onun da takdirini milletimize bırakıyoruz.

Biz sapkın akımların milli bünyemizi işgal, ifal ve istila etmesine karşı aile kurumunu güçlendirmeye yönelik kararlı adımlar atacağız. Her vesileyle bu konudaki hassas tavrımızı açıkça ortaya koyuyoruz. Bu doğrultuda Aile Bakanlığımız bünyesinde faaliyet gösterecek iki önemli kurumu, Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kurulunu ihdas ettik. Yeni evlenecek gençlerimize aile ve gençlik fonu dahilinde verdiğimiz faizsiz kredi desteğini 81 ilimizin tamamında uygulamaya geçirdik. Doğum yardımı tutarlarında ciddi oranlarda artışa gittik.

Bunların haricinde aile müessesesini güçlendirecek, gençlerimizin yuva kurmasını kolaylaştıracak, aileye yönelik tehdit ve tehlikeleri bertaraf edecek yeni projeleri, düzenlemeleri ve uygulamaları hayata geçireceğiz.

"Hiçbir zaman kadın üzerinden siyasete tevessül etmedik"

Son olarak burada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Biz kadının güçlendirilmesini, ailenin zayıflaması ve zayıflatılması olarak asla görmüyoruz. Meseleye kadın ile erkek arasındaki çatıştırıcı, ayrımcı söylemlerin aksine kadının azim ve kararlılığının aileyi desteklediği perspektifinden bakıyoruz. Böyle olduğu için de hiçbir zaman kadın üzerinden siyasete tevessül etmedik. Kadınlarla birlikte, kadınlar için hep birlikte ülkemiz ve milletimiz için siyaset yapmayı tercih ettik.

İnşallah bundan sonra da aynı şekilde yola devam edeceğiz. Kadın ve aile düşmanı olduğunu her fırsatta gösteren CHP'ye, CHP'nin kadına had bildiren küstah zihniyetine, kadınları sadece vitrin süsü olarak gören çarpık bakış açısına rağmen Allah'ın izniyle bunu hep birlikte biz başaracağız. Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu duygularla sözlerime son verirken meclis çalışmalarında sizlere Rabbimden kolaylıklar diliyorum. Hepinizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun. Kalın sağlıcakla.

"İmralı heyeti randevu isterse veririm"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmralı heyetinin randevu talebine ilişkin, "İmralı heyeti randevu isterse veririm" dedi.

Kaynak:Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.