Deniz Adir: "Depremin olacağını biliyorsak tedbir almalıyız"

Deniz Adir: "Depremin olacağını biliyorsak tedbir almalıyız"

Afet Müdahale Uzmanı Deniz Adir, kötü zemine yapılmış binaların deprem anında risk oluşturduğuna değinerek, “Yetkililer elini taşın altına koymalı. Depremin olacağını biliyorsak tedbir almalıyız. Unutmayalım deprem değil, binalar öldürür” dedi.

Türk Kızılay’ı Afet Risk Yönetimi Çalışma Grubu, Ankara Kent Konseyi’ndeTemel Afet Bilinci Eğitimi’ düzenledi. Doğal afetlerde farkındalık oluşturmak amacıyla organize edilen programda konuşan Afet Müdahale Uzmanı Deniz Adir, doğal afet olan depremi ve korunma yollarını anlattı. Adir, “Deprem en korkulan afettir ve depremlerde bizlerin en korktuğu durum binaların yan yana, iç içe yapılmış olmasıdır. Ufak bir sarsıntıda, kötü bir zemine yapılmış bina çökecek ve domino taşı gibi diğer binalarında çökmesine sebep olacaktır. Yetkililerin elini taşın altına koyması şart. Büyük bir dönüşüm yapılmalı. Bu depremin olacağını biliyorsak tedbir almamız lazım. Unutmayın deprem değil, binalar öldürür” dedi. 

 EN KORKULAN DOĞAL AFET: DEPREM 

Afet Müdahale Uzmanı Deniz Adir, tüm kamu, kurum ve kuruluşlarına özellikle ortaokul ve lise çağındaki öğrencilere ulaşarak temel afet eğitimi verdiklerini açıkladı. Adir, “Afet, belli bir coğrafi bölgede belli bir toplumun olan yaşamını ekonomik, sosyal, kültürel olarak kesintiye uğratan ve durdurulması elimizde olmayan olaylar silsilesi olarak tanımlanır. Doğal afet dediğimiz zaman aklımıza ilk önce deprem geliyor. En çok meydana gelen, en çok kayba neden olan afetimiz deprem değildir. Bir yerde deprem olduğu zaman yaşanan panik toplumu, bütün canlı yayınlarını kesilmesi, iletişim ağının çökmesi sebebiyle deprem en korkulan doğal afet olmuştur” diye konuştu. 

whatsapp-image-2022-11-18-at-15.15.40.jpeg

 “EN ÇOK TEKTONİK DEPREMLE KARŞILAŞIYORUZ” 

“Üç çeşit depremimiz bulunuyor: Tektonik, Volkanik ve Çöküntü” diyerek bu deprem türlerini açıklayan Adir, “Dünyamız bir yaşayan organizma gibi sürekli hareket halinde. Tektonik deprem, plakaların birbiri ile çarpışması veya sürtünmesi ile birbirinin üzerine kırılarak gelmesi sonucu açığa çıkan enerjiyi biz sarsıntı olarak hissediyoruz. Volkanik deprem, volkanik dağın patlaması sonucunda patlamanın etkisiyle meydana gelen sarsıntının sonucudur. Son olarak çöküntü depremleri ise yer altı sularının eksilmesi ile meydana gelen çöküntülerle oluşan sarsıntılardır. Üçü ile karşılaşma şansımız yok. En çok Tektonik depremlerle karşılaşıyoruz” ifadelerini kullandı. 

 DEPREM DEĞİL BİNALAR ÖLDÜRÜR 

Adir, “Yaşanan depremlerde binaların yapıldığı zemin çok önemlidir. Siz yumuşak zemine kötü bina yaparsanız, malzemeden çaldığınız için, iyi malzeme kullanmadığınız için en ufak bir sarsıntıda yıkılıyor. Bunun örneklerini de yaşadık. Bu durumda da belediyelerimize, yerel yönetimlerimize çok büyük görevler düşüyor. Ankara’nın da deprem riski olan bölgeleri bulunuyor. Bala, Demetevler, Çubuk, Haymana gibi yerler sıkıntılı. Bizi en korkutan şeylerden bir tanesi evlerin iç içe, arada hiç boş yer kalmadan sıralanmış olması. Bir binanın yıkılması diğer binaları etkilememeli fakat bakıldığı zaman neredeyse eski binaların tamamı iç içe bir şekilde yapılmış. Bir binanın çökmesi bir domino taşı gibi diğer binaları da etkiliyor. Burada da bu konu ile ilgili yetkili kimse elini taşın altına koyması gerekiyor. Maliyetli bir iş. Milyonlarca kişi söz konusu. Büyük bir dönüşüm yapılması şart. Kolay bir iş değil ama yapılması lazım. Bu depremin olacağını biliyorsak tedbir almamız lazım. Deprem öldürmez ama binalar öldürür” şeklinde konuştu. 

 EŞYALAR BİZE DOĞRULTULAN SİLAHTIR 

Depremlerde en fazla karşılaşılan yaralanmaların ve can kayıplarının sebebinin bina çökmesinden değil eşya düşmesinden olduğunun altını çizen Adir, eşyaların insanlara doğrultulan bir silah olduğunu söyledi. Adir, “Biz bunlara ‘Yapısal Olmayan Tehlikeler’ diyoruz. Dolap, avize, tavan gibi daha birçok etmen evimizde deprem anında bizlere zarar veriyor. Bu konuda da bizlere düşen görev dolaplarımızı sabitlemek, güvenli hale getirmek. Olası tehlikelere açık olmak ve kendimizi korumak” dedi. 

ocak-anadoluimages-18761991jpg.jpg

 BİR YAŞAM ÜÇGENİ OLUŞTURUN 

Çök, kapan, tutun tekniğinin ana felsefesi kendimize bir yaşam alanı oluşturmaktır” ifadesini kullanan Adir, bu tekniği şu sözlerle aktardı: “Bir sarsıntı anında kafamızı korumamız lazım. Türkiye’de çök, kapan, tutun teriminin ana felsefesi kendimize bir yaşam alanı oluşturmaktır. Bina çöktüğünde arama kurtarma ekipleri size ulaşana kadar hayatta kalacak alan oluşturmaktır. Bina çürük olduğu zaman siz masanın altına girerseniz hayatınızı kaybedebilirsiniz. Burada amaç olası darbelerden kendimizi korumaktır. Çökme dediğimiz zaman olabildiğince yere diz çöküp, bileklerimiz yere değmelidir. Tutunmak içinde yanımızda sağlam olan bir eşyayı seçmeliyiz. Tutunduktan sonra bir elimizle tutunurken, diğer elimizle başımızı koruyarak yüzümüzü de kolumuzun içine saklamalıyız. Burada bunları yaparak bir yaşam üçgeni oluşturmuş oluyoruz” şeklinde konuştu. 

 HAREKET ETME, KORUN VE BEKLE 

Adir, sarsıntıya dışarıda yakalanılmışsa hareket etmenin doğru olmadığına açıklık getirerek, “Sarsıntı anında olduğumuz yerde beklemeli, başımızı olası tehlikelerden korumalıyız. Sarsıntıda yürümeye çalışmak, koşmaya çalışmak yürüme bandında ilerlemeye benzer. Mutlaka düşüp kendinize zarar verebilirsiniz. Deprem olduğu zaman merdivenleri, asansörü kullanmazsınız ve asla camdan atlamazsınız. Ülkemizde hala deprem anında panikle camdan atlayıp hayatını kaybeden gençlerimiz var. Bunlar yüzde 100 yapılmaması gereken durumlar. Deprem anında hareket etmeden, kendimizi koruyarak beklememiz lazım. Sarsıntı geçtikten sonra ise tahliye kapılarını kullanarak, belirlenen afet toplanma alanlarına gitmeniz gerekir” diyerek konuşmasını noktaladı. 

Enes Boyacı / İLKSAYFA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.