Başkan…
Hz. Ömer Efendimiz buyuruyor ki “İnandıkları gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar.” Dünyanın şu an geldiği noktadan bakıldığında anlaşılması güç olan hakikat şudur; yaşadığı gibi inanmanın bedeli, inandığı gibi yaşamanın bedelinden çok daha büyüktür. Çünkü yaşadığı gibi inananlar ahireti, inandığı gibi yaşayanlar dünyayı kaybederler. Materyalist dünya her şeyi maddeden menkul gördüğü için bu hakikati inkârla varlığını sürdürüyor. İnandığı gibi yaşamaya cehdedenler ise maddeyi ve ruhu bu hakikatin emrine vererek ahiret için dünya tarlasını suluyorlar.
Bu hakikat penceresinde insan dünyada vazgeçtikleri kadar kıymet taşır ve o nispette büyük olur. Üzülerek ifade etmek gerekir ki bu büyüklüğü artık çağımızda görmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bu kıymetin son timsallerinden biri ise göz ucuyla dahi meyletmediği dünyadan, ebedi âleme gidişini şehitlikle taçlandırmış olan Muhsin Başkan’dır!
O, Allah ve Resulünün yolunda her şeyini feda etmeyi göze almış ve bu yolda gücü nispetince kan terler bir tempoyla mücadele etmiştir. Muhsin Başkan’ın kendi dilinden vazgeçtiklerine bakarsanız onun bizim nazarımızda ne kadar büyük bir adam olduğunu da anlarsınız!
“Gençliğim dedim, “Ver” dediler. İstikbalim dedim, “Yok” dediler. Kanım dedim, “Dök” dediler. Canım dedim “Milletin” dediler. Sevdim dedim “Suçtur” dediler. Ve çığlıkla yarıldı karanlık; sevgimi çarmıha gerdiler.”
Bir fikri aksiyona dönüştürmek o fikri kâğıda dökmekten çok daha zorlu bir iştir. Çünkü bilmekle, hayata tatbik etmek birbirinden farklı şeylerdir. Amele dönüşmeyen ilim, aksiyona dönmeyen fikir yarardan çok zarar verir insana… İşte bunun için de fikrin açtığı buuda aksiyonu koymak lazımdır. Muhsin Başkan’ı kıymetlendiren ölçü bütün değer yargılarının kâğıt üzerinde kaldığı bu çağda “Türk-İslam Ülküsünü” aksiyona dönüştürebilmiş olmasıdır. O, sistemin bütün değer yargılarımızı kâğıt öğütür gibi öğüttüğü ve çöplüğe karıştırdığı bir dönemde sistemin çarkına çomak sokan adamdır.
Sistem her şeyi süpürücü bir rüzgâr gibidir, karşısında duranları içine alıp kendisiyle aynı yöne sürüklemeye çalışır. Onun gidişinden sonra bunu en iyi Muhsin Başkanla beraber yürüyen insanlar anlamıştır.
Biz rüzgâra karşı yürüyen insanlarız. Bu yürüyüşümüzde Muhsin Başkan önümüzden yürürken rüzgârı öylesine kesiyordu ki rahatça yol alıyorduk. Onu kaybettikten sonra bazılarımıza rüzgâr yön vermeye başladı. Bazılarımızın takati kalmayınca rüzgâra yenik düştü. Bazılarımız da rüzgâra karşı bir ileri iki geri hala yürümeye çalışıyoruz.
Muhsin Başkan sonsuzluğun sahibine kavuştu, şimdi ötelerin ötesinde… Fakat bizler ona karşı hala son görevimizi yerine getirebilmiş değiliz. Muhsin Başkan’ın helikopterinin hain bir suikastla Keş dağlarına çarptırılıp düşürülmesinin ardından 12 sene geçti. Ancak katiller halen cezalandırılmadı. Devlet, Keş dağlarında sadece Başkan’ı değil aklını, izanını ve vicdanını da karlar altında bıraktı. Muhsin Başkan suikastı bu memleketteki hainlerin ortaya çıkarılması açısından bir turnusol kâğıdı niteliğindedir. Bu dosya, içerisinde 15 Temmuz hainliğini yapanların da bulunduğu ve Türkiye adına kim bir hainlik düşünüyorsa hepsini ortaya çıkarabilecek bir nitelik taşımaktadır. Çünkü Muhsin YAZICIOĞLU onların karşısında durabilecek ve hain planlarını başlarına geçirecek yegâne adamdır!
Bu vesileyle bu dava dosyasının hakkıyla yürütülmesiyle alakalı mesuliyeti bulunanları devletimizin bekası açısından tekrar tekrar uyarıyorum.
Muhsin Başkan’ın ve tüm şehitlerimizin aziz ruhlarına birer Fatiha rica ediyorum.
Rahmet ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.